Subscribe to Updates
Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.
Yazar: admin
Küçük bir ülkenin birinde kocaman bir bahçesi olan yaşlı bir kadın varmış. Bu kadın bahçesine gözü gibi bakarmış. Öyle çok sebzesi ve meyve ağacı varmış ki bahçesinde, hayatı oldukça güzel geçermiş. Her sabah erkenden kalkıp bahçesinden sebze ve meyve toplarmış. Sonra her zaman olduğu gibi yağmur yağmıyorsa bahçesini sularmış. Burada oldukça keyifli vakit geçirirmiş. Gün içinde gelen çocuklara meyve ağaçlarından lezzetli meyveler verirmiş. Bahçesinde çocuk sesleri ve gülüşmeleri, yaşlı kadının hayatla tüm bağıymış. Yaşlı kadının sevdikleri uzakta olduğu için gözleri çocukların gelmesini beklermiş. Mevsim bahar olmuş ve tüm meyveler sulu sulu olmuş. Meyveler oldukça olgunlaşmış ama uzakta oturan torunları aylardır…
Halkına her zaman her konuda yalan söyleyen bir kral varmış. Sarayında oturarak kendisinin en iyi kral olduğuna inanıyormuş. Aynaya bakıp ne kadar yakışıklı, zeki ve sözü geçen bir kişi olduğunu mırıldanıp dururmuş. Halktan biri bir sıkıntısını anlattığında ona yalanlar söyleyip halkını geçiştirirmiş. İnsanlar hiçbir sorununa çözüm bulamazken kralın yalanlarını dinlemeye devam ederlermiş. Ülkenin en büyük meydanına çıkıp, halka yapıp edeceklerini anlatıyormuş. İnsanlar artık kralı dinlemekten yorgun düşmüş. Verdiği hiçbir sözü tutmayan kralı dinlemek, insanların artık canını çok sıkmaya başlamış. Herkes yavaş yavaş meydandan çekilmeye başlamış. Kral yalnız kaldığının farkına varınca artık yalan söylemenin faydalı olmayacağını düşünmeye başlamış. Yıllardır insanlara yalan…
Çiftliğin birinde, hep birlikte mutlu yaşayan bir tavşan ailesi varmış. Birbirlerine çok bağlı olan bu aile kendi hallerinde yaşarlarken çiftlikteki diğer hayvanlara da yardım etmeyi çok severlermiş. Her gün çiftlikte koşturup oynayan iki tavşan kardeş, güneşli ve çok sıcak bir günde yine çok eğlenceli bir oyun oynamaktaymış. Oyun oynarlarken yanlarında su bulundurmayı ihmal etmiyorlarmış. Sularını bir kenara koyarak oyuna dalmışlar. O arada gökyüzünden bir martı çiftliğe konmuş. İki tavşan tam da oyun oynarken yanlarına gelivermiş. Martı o kadar yorgun ve ürkekmiş ki tavşanlara seslenememiş bile. Tavşanlar martıyı fark ettiklerinde martının dudakları birbirine yapışmış. Tavşanlar bu yorgun martıya ne istediğini sormuşlar.…
Küçük ve uzak bir kasabada yaşayan bir ailenin iki küçük kızı varmış. Bu iki kızın arasında yalnızca 2 yaş varmış. Bu yüzden iki kardeşin arkadaşları da ortakmış. Her yere birlikte giderler, bütün gün birlikte oynarlarmış. Bu iki birbirine benzeyen küçük kızın arasında aslında çok önemli bir fark varmış. Büyük kız Elif, oyuncaklarını arkadaşlarıyla ve kardeşiyle paylaşan, paylaşmayı çok seven bir kızmış. Küçük kız Mine, ablasının tam tersi bir kişilik yapısına sahipmiş. Kimseyle hiçbir şeyini paylaşmazmış. Kendisi isteyince her çocuğun oyuncaklarını ve elindeki meyveleri onunla paylaşmasını istermiş. Kimseyle elindeki hiçbir şeyi paylaşmayan Mine’yle kimse oyun oynamak istemiyormuş. Herkes Elif’in etrafındaymış. Bu…
Herkesin mutlu olduğu bir köyde, oldukça mutsuz bir ayıcık varmış. Bu ayıcık, hayatta hiçbir şeyden zevk almazmış. Kim ne yaparsa yapsın, hiçbir şey onu mutlu etmiyormuş. Hayatın güzelliklerini hiçbir şekilde görmeyerek her sabah yataktan suratı asık bir şekilde kalkarmış. Tüm arkadaşları onu ne kadar mutlu etmek isteseler de bir türlü başaramamışlar. Ne yaparsa yapsın, yaşama hevesi hiç kalmamış. Yeni kıyafetler, ayakkabılar alırmış. Yine de aldıklarını giyerken bile mutlu olmazmış. Geç saatlere kadar uyanık kalır, sabah da öğlene kadar uyurmuş. Herkes kapısına gelir, iyi olup olmadığını sormak için kapısını vururmuş. Ayıcık bundan hoşlanmayıp arkadaşlarını evlerine geri gönderirmiş. Böylece hayatı yalnız ve…
Her gün yaşadığı kasabada, orman yolunda eve gidip gelen bir Mert varmış. Günlerden bir gün Mert orman yolunda giderken çok değerli bir taştan yapılmış olduğu belli olan bir yüzük bulmuş. Uzaktan parladığında çok dikkatini çekmiş. Hızla yürüyüp yüzüğe bakmış. Yüzüğün taşı, yemyeşil bir zümrütmüş. O kadar parlak ve güzel görünüyormuş ki dayanamayıp bu yüzüğü annesine götürmeye karar vermiş. Okuldan eve geldiğinde Mert, annesine ona bir sürprizi olduğunu söylemiş. Annesi önce çok sevinmiş. Sonra yüzüğü gördüğünde çok şaşırmış. Bunu nereden bulduğunu heyecanla sormuş. Küçük çocuk, bu yüzüğü yolda bulduğunu anlatmış annesine. Annesi ilk önce buna inanmamış. Olmazmış ya, Mert’in bunu birinden…
Ormanın derinliklerinde çok kibirli ve herkesi kendinden küçük gören bir aslan bulunuyormuş. Bu aslan kendini orman sakinlerinden daha üstün tutuyormuş. Ormanda yaşayan bütün hayvanlar, sabah kahvaltısından sonra buluşup birlikte günü planlarlarmış. Herkes bir işin ucundan tutmak için iş bölümüne seve seve katılırmış. Verilen görevi de büyük bir neşeyle yerine getirirmiş herkes. Günler böyle geçerken aslan herkese emir verme derdindeymiş. Hiçbir işin ucundan tutmaz ama kimsenin de yaptığını beğenmezmiş. Bütün gün yattığı yerden “Tilki, yerdeki yaprakları iyi süpüremedin!” ya da “Domuzcuk, bugünkü pilav hiç lezzetli olmamış!” gibi cümleler sarf edermiş. Önce herkes aslanın söylediklerine hiç itiraz etmeden, yaptıkları işi yeniden ya…
Uzak bir köyde, yaşlı bir bilge dede yaşarmış. Bu görmüş geçirmiş kişi, çok iyi kalpli ve eğlenceli biriymiş. Her akşam köyün çocukları yemeklerini yedikten sonra onları ateşin başına toplar ve onlara masallar anlatırmış. Uzun kış gecelerinde çocuklara mısır patlatıp birlikte mısır yerken başından geçen anıları paylaşırmış. Köyün bütün çocukları kendisini çok severmiş. Her gün çocukları toplayarak hayvan beslemeye götürürmüş. Bütün hayvanlar dede ve çocukları gördüğünde çok mutlu olur, etrafında dönerlermiş. Bu iyilik hareketi, elbette çocukları çok etkiliyormuş. Çocuklar dedeyle birlikte bol bol gezip yeni şeyler öğreniyormuş. Aileleri de dedenin çocuklarla ilgilenmesinden çok memnunmuş. Hepsi bir araya gelip birlikte vakit geçirirken…
Yaramaz mı yaramaz bir kız olan Gül, annesini çok üzüyormuş. Annesini üzmesinin nedeniyse gittiği hiçbir yeri annesine söylememesi ya da yalan söylemesiymiş. Gül’ün annesi bu duruma çok üzülüyormuş. Bir yandan da çocuğunun başına kötü bir durum gelecek diye oldukça endişeliymiş. Üzüntüsünü ve endişesini Gül’le paylaşan annesi ne yaparsa yapsın sözünü dinletemiyormuş. Annesi ve babası, Gül’ün bu durumundan çok şikayetçiymiş. Güzel bir bahar gününde yine Gül, annesinden kapının önünde oynamak için izin almış. Annesi bu konuda Gül’e güvenmeyi tercih etmiş. Gül, annesinin güvenini yine boşa çıkarmış. Kapının önünden ayrılıp yaşadıkları yerin dışına çıkmış. Akşam olduğunda annesi Gül’ü eve çağırmış. Gül’ün kapının…
Uzak bir köyde, bacağı aksayan bir Can varmış. Can, bacağı aksadığı için okula gitmekten çok utanıyormuş. Okula gittiğinde de arkadaşları kendisiyle çok dalga geçiyormuş. Can’ın ayağının aksadığını gören çocuklar ona gülermiş. Çocuklar böyle söyledikçe Can kendini çok kötü hissetmeye başlamış. Can okuldan eve geldiğinde suratı oldukça asıkmış. Anacığı Can’a en sevdiği yemekleri hazırlamış. Küçük çocuk bu yemekleri gördüğünde aslında çok mutlu olurmuş. Bu sefer hiç mutlu değilmiş. Anacığı Can’a ne olduğunu sormuş. Can ilk önce geçiştirse de annesi ısrar ettiğinde mecburen anlatmaya başlamış. Ayağının aksaklığından dolayı artık okula gitmek istemediğini anlatmış annesine. Arkadaşlarının kendisiyle dalga geçtiğini söylemiş. Annesi önce çok…